Hüseyin Çağlayan
Öteki Taraf
6 Mart - 6 Nisan 2024
PİLEVNELİ | Dolapdere
PİLEVNELİ, Hüseyin Çağlayan’ın Öteki Taraf adlı kişisel sergisine 6 Mart – 6 Nisan 2024 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Tasarımlarının yanı sıra heykel, video ve ses enstalasyonları gibi çalışmalarıyla da bilinen Çağlayan, bu kez daha resimsel bir ifade biçiminin olanaklarını araştırıyor. Kâğıt üzerine akrilik, kalem ve karışık malzemeyle gerçekleştirilen resimlerinin çıkış noktasını ise sanatçının kendi geçmişi, deneyimleri ve gözlemlerinden yakaladığı detaylar oluşturuyor. Gözetlenme ve gözetleme kavramlarına yoğunlaşarak izleyicinin kendisini bir gözlemci gibi konumlamasına da aracı olan sahneler, çoğunlukla insan doğasına ve çevresine dair düşünce ve hisleri belli belirsiz manzaralar, figür silüetleri ve canlı renklerle aktarıyor. Bu görüntülerdeki belirsizliğin aksine, resimlerin isimleriyse sahneler hakkında yeniden düşünmek için daha açıklayıcı bir alan yaratıyor.
Çağlayan, birbirine yakın boyutlarda ve kâğıt üzerine çalıştığı resimlerinde, öncelikle hayatının çeşitli dönemlerinde yaşadığı Kıbrıs, Londra, İstanbul gibi coğrafyalardan veya seyahatlerinden hatıralarına, farklı zamanlara ait izlenimlerine ve yakalamak istediği anılarından ayrıntılara yöneliyor. Önceki çalışmalarına göre daha figüratif denebilecek bu eserler, sanatçının tasarımlarında öne çıkan kusursuz orantının, geometrinin ve muntazamlığın aksine daha organik ve rastlantısal tercihlerle ilerliyor. Serginin başlığı olan Öteki Taraf ise aslında bir sahnenin görünmeyen kısmına, sahne arkası da denebilecek arka planına dikkat çekiyor. Günümüzde sosyal medya gibi teknolojilerin gelişimiyle birlikte kaybetmeye başladığımız mahremiyet kavramını da hatırlatan bu küçük sahnelerde, aslında her zaman insana dair duygular, insan doğasına yönelik ifade biçimleri veya aşk, azim, unutma (demans), absürtlük gibi kişisel deneyim ve durumlar anlatılıyor. Ancak Çağlayan, bu hikâyeleri kurgularken açık bir görsel dildense, daha bulanık, muğlak bir görüntü yaratımıyla ilgileniyor. Belki de oldukça kişisel olan bu anekdotların izleyicinin zihninde apaçık oluşmasındansa, daha kademeli düşünmeyi, algılamayı ve hissetmeyi gerektiren katmanların bakanın zihnini açarken yolunu da biraz bulandırarak keşfedilmesini tercih ediyor.
Özel alanların, anıların ve geçmişin yeniden kurgulandığı her an, kişinin mahremiyetini sağlıklı şekilde koruyabilmesi ve duygularını yeniden, sağlıklı şekilde hatırlaması açısından büyük bir önem taşır. Bu nedenle sanatçı, çizimlerinde birtakım detayları flulaştırarak, biçimleri bozarak- örneğin geçmişe dair bir ifade biçimi olarak kullandığı bir formu hem bitkiye hem hayvana aynı derecede benzeterek- izleyiciyi meraklandırmasının yanı sıra, kendine sakladığı öznel düşünceleri ve belki de gerçek bir olaydan esinlenen sahnelerini de kendi içinde korumuş oluyor.
Kore’deki Jeju Adası’nda etkilendiği ormandaki bir yapıdan yola çıkarak fırtına sonrası sessizliği yansıtmasına veya bir orman yangının ortasında kalan aşıkların gözetlenmesine, ya da ünlü oyuncu Raquel Welch’in Kıbrıs’a bir film çekimine gelmesi üzerine resmettiği bir seriye varan geniş bir konu yelpazesinde dolaşan Çağlayan, beklenmedik anları absürt kurgular ve ilginç senaryolarda buluşturuyor. Akrilik, kömür, sulu boya, kalem, makyaj ve pırıltılı malzemeleri, kurduğu sahnenin özelliklerine göre dengeli ve bazen şaşırtıcı yöntemlerle uygulayan sanatçı, özellikle silüet etkisini sıkça kullanarak çeşitli insan imgelerine hayat verirken, resimlerin isimleriyle birlikte daha anlaşılır hâle gelen duygu durumları ve ilginç senaryoları da izleyicinin farklı düşünme biçimlerine açık, esnek bir espas oluşturuyor.
Metin: Gizem Gedik