Serkan Sarıer, eserlerinde kimlik ve yerinden edilme temalarını ele alır. Etnik köken, cinsiyet ve çevresel faktörlerin bireyin kimliğini nasıl şekillendirdiğini araştırırken, aynı zamanda bir mekâna veya topluluğa ait olamama hissini de sorgular. Sarıer’in eserleri, aidiyet ve yabancılaşma kavramları arasındaki gerilimi açığa çıkararak, bireyin modern toplumdaki varoluşsal durumuna dışavurumsal bir tavır sunar. 

Sanatçının figüratif anlatıyı deforme eden yaklaşımı, insan bedenini hem fiziksel hem de kavramsal olarak yeniden yorumlar. Sarıer’in grotesk biçim bozmaları, bireyin toplumsal normlar ve baskılar karşısındaki kırılganlığını gözler önüne serer. Bu deformasyonlar, insanın fiziksel ve ruhsal sınırları arasındaki gerilimlere dikkat çekerken, aynı zamanda modern kimlik arayışlarının karmaşıklığını soyut bir düzlemde işler. Sarıer’in eserlerinde beden, hem bireysel çatışmaları hem de toplumsal yapılarla olan mücadeleyi yansıtan bir metafora dönüşür.

 

Postmodern estetikle şekillenen Sarıer’in sanatsal dili, gerçekliği sabit bir olgu olmaktan çıkararak çok katmanlı bir nitelik kazandırır. Bedenin hem maddi hem de simgesel bir harita gibi işlenmesi, bireysel psikolojilerin ve toplumsal yapıların etkilerini açığa çıkarır. Sarıer’in eserlerinde bedenin kırılganlığı ve metalaştırılması gibi temalar, toplumun birey üzerindeki baskıcı etkilerini yansıtır. İzleyiciye rahatsızlık veren ancak bir o kadar da düşündüren bu estetik, günümüz dünyasındaki kimlik krizlerini ve bireyin toplumsal yapıdaki konumunu sorgulayan güçlü bir alt metin taşır.

 

1979’da Almanya, Hanau’da doğan Serkan Sarıer; 2001 yılında Antwerp Royal Academy of Fine Arts’tan mezun oldu. 2018’de Goldsmiths University of London’da yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Seçili sergileri arasında Hubris, PİLEVNELİ (2024); Weeping Glitch, PİLEVNELİ Yalıkavak (2023); Wer Wir Sind, Bundeskunsthalle Bonn (2023); ve Swarm, PİLEVNELİ (2022) yer alıyor. 

Serkan Sarıer, yaşamını ve çalışmalarını Berlin ve New York’ta sürdürüyor.